Türk Dünyası’nın önemli şahsiyetlerinden Mahtumkulu Firaki'nin doğumunun 300. yıl dönümüne ithafen, TÜRKSOY’un kurucu ülkeleri Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan’daki ortaöğrenim öğrencileri arasında TÜRKSOY tarafından düzenlenen “Düşünür ve Şair Mahtumkulu Firaki” konulu Kompozisyon Yarışmasında okulumuz 10. Sınıf öğrencisi Asude KURU ikincilik kazanmıştır. Öğrencimizi ve danışman öğretmeni Refika Okulu öğretmenimizi tebrik ediyor,başarılarının devamını diliyoruz.
TÜRKMENİSTAN DİYARININ SÖZ İNCİSİ OZANI MAHTUMKULU FİRAKÎ
“Gönüller, yürekler bir olup başlar,
Ordu çıksa, erir topraklar taşlar
Bir sofrada hazır kılınsa aşlar
Yaver gider şansı yüce Türkmen’in.
”
Türkmen milleti tarihte, olağan üstü vakaların içerisinde yer almıştır. Büyük bir kudret
ve milli duygu gerektiren kendi kimliğini koruma eylemini Türkmen’ler asırlardır özlerinde
ölüm kalım davası olarak sürdürmüşlerdir. Türkmen milleti geleneklerine bağlıdır. Özlerini
savundukları kadar Türkmenistan’a da sadakatle bağlı kalıp vefa göstermişlerdir. Türkmenler,
topraklarına şefkat ve merhametle ayak basmışlardır. Toprağı incitmeden, daldaki gülü
titretmeden tıpkı yeni doğan bebeği kollarıyla sarıp sarmalar gibi adeta kundak olurlar
ülkelerine. Çünkü her badireden sonra küllerinden doğan Anka misali Türkmenistan yeniden
doğmuştur. Bu nedenledir ki Türkmenistan halkı, ülkesine gösterdiği merhameti, coğrafyasına
göz diken düşmanlara asla göstermez, özünden kesinlikle taviz vermez. Türkmenler, Orta
Asya’da Amuderya ve Hazar denizi arasını mesken tutmuşlardır. Bu yüzden Türkmenistan’ın
kurulduğu bölge “Nehir ötesi”, “İki Deniz Arası” anlamlarına gelen özellikle Türklerin yurdu
olan “Maveraünnehir” ismiyle tarihe geçmiştir.
Türkmen topraklarında Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve Harzemşahlar gibi büyük
ve birbirinden farklı devletler kurulmuştur. Bununla birlikte Türkmen halkı başlarında sultan
olmadan milli beraberlik duygularıyla 1200-1991 yılları arası çok uzun süre yaşamışlardır.
Üstelik halk, geleneklerini unutmadan ve yozlaşmadan töresine bağlı kalarak milli dayanışma
ile bunu başarmışlardır. Bu başarının sırrı Peygamber (s.a.v) ve O’nun varislerine olan
bağlılıktan ileri gelmiştir. Bu varislerin başında ise Mahtumkulu Firakî gelmektedir.
Mahtumkulu Firakî’ nin fiziki yaşamıyla alakalı pek bilgi yoktur. Bu nedenle doğum
tarihi net bir şekilde bilinmez. Kimi âlim ve araştırmacıya göre 1724 yılında Türkmenistan’ın
Balkan vilayetinin Hacıkavşan köyünde, kimine göre yine aynı yerde ama 1733 yılında dünyaya
geldiği söylenmektedir. Aynı şekilde ölüm tarihi de tam olarak bilinmemektedir. Hayatıyla ilgili
her ne kadar çok ayrıntı bilinmese de o, bir Türkmen’dir ve sözü kuvvetlidir. Eserlerinden yola
çıkılarak Mahtumkulu’nun donanımı, karakteri, duyguları analiz edilebilir. Bir ağacı besleyen
kökünü bıraktığı topraktır. Mahtumkulu Firakî de bu yüksek donanımını oluşturmaya aileden
gördüğü görgüyle, özellikle babası Devletmammet Azat sayesinde başlar. Sonrasında Buhara
ve Hire gibi nitelikli medreselerde altı sene boyunca ilim tahsili yapar. Başta Hanefi Fıkhı, hadis
ve ahlak düşüncesi alanında kendini geliştirir ve birçok eser kaleme alır. Mahtumkulu, eserlerini
kaleme aldıktan sonra kendi için koyduğu mahlası “Firakî” ’dir. Farsça “Firakî” şeklinde
söylenen bu söz zaman içinde adıyla bir bütün olmuştur ve Mahtumkulu Firakî olarak
günümüze kadar tanına gelmiştir. Mahtumkulu bunun için der ki:
“Mahtumkulu adın döndü Pırâka,
Parıg olup çek özünü kenara.”
Mahtumkulu çok genç yaşlarında sevdiklerini kaybetmiştir. Ağızlardaki tadı acılaştıran ölüm,
Mahtumkulu ile sevdiklerinin de arasına girer. Ancak görülen odur ki ölümün acısı onun
şiirlerine katık olmuştur. Bundan olsa gerektir ki Mahtumkulu sevdiklerini kendi adında
sanında, şiirlerinde adeta yaşatırcasına “ayrılık” anlamına gelen “Firakî” sözcüğünü ismine
yoldaş etmiş, onu mahlas edinmiştir.
Firakî, Türkmenler için büyük bir şairdir. Yalnız şairliğini kullanırken harmanlandığı
alimliği, mutasavvıflığı ve filozofluğu da vardır. Mutasavvıf olması onun “sufî” olarak
nitelendirilmesini de sağlamıştır. Mahtumkulu dönemdeki her filozof gibi o zamanın siyasi ve
ahlaki sıkıntılarını divan edebiyatıyla, Arap ve Fars etkisinden olabildiğince uzak kalarak öz
Türkçeyle dile getirmiştir. Filozof olarak insanlık ve doğa arasındaki derin bağlantıyı keşfetme
yolundaki malzemeleri şiirine ilmek ilmek dokuyarak konu etmiştir. Doğa insanı beslerken o,
sözleriyle toplumu beslemiştir. Mahtumkulu, Türkmen halkını dizelerinde kusursuz ve zengin
bir iple birleştirmiş adeta üslubuyla nakşetmiştir. Onun dizeleri Türkmen halkına yol
göstermiştir. Çünkü Mahtumkulu, bir Türkmen’in cesaretli olmasının önemini halkına
anlatırken, bireyde ve toplumda yiğitliğin resmini de sözcükleriyle resmeder. Örneğin;
“Mert yiğit mert yerden öner
Namert asla mert bolmaz
Kurdun gözünde od yanar
Çakal tikiler kurt olmaz
Yiğit öldür yurt üstünde
Canın verse din üstünde
Koç yiğitler il üstünde
Namus ile ar gerektirir.”
Eserinde Mahtumkulu, Türkmen’in bağrında mertliğin ateşini yakmıştır. Firaki, bir Türkmen
olarak yiğitliğin damarlarını kabartmıştır dizelerinde. Türkmen halkına Türkmen’in olması
gereken karakter özelliklerini hatırlatıp Türkmen’in kanını canlandırmış, ruhunu uyandırmıştır.
“Namert asla mert bolmaz.” dizesi ile namustan uzak olan konumda, asla gerçek bir yiğidin var
olmayacağını vurgular. Bunu dile getirirken sözünü eğip bükmez, dosdoğru söyler. “Kurdun
gözünde od yanar, çakal tilkiler kurt olmaz” diyen Ozan, kurnazlıkta usta olanların bu
ustalıklarını yiğitlik rolünde kullanamayacağını vurgular, bu rolün sahteden bir rol olduğunu,
asla gerçek bir kahramanın gücü ile zalim bir zayıflığın yan yana gelemeyeceğini anlatır.
Mahtumkulu şiirini inanç motifleriyle de zenginleştirmiştir.
“Yiğit öldür yurt üstünde”, “Canın verse din üstünde” “Koç yiğitler il üstünde” dizelerinde
yiğitlerin, vatanla beraber inanç uğruna fedakârca cihan ve cihat anlayışına sahip olmaları
gerektiğini düşünür. Son dizesinde yiğitliğin sadece cesaret ve güçten ibaret olmadığını aynı
zamanda yiğidin manevi yönünün, inanç gücünün, değerlerine ve özüne sahip çıkılması
gerektiğini Mahtumkulu yeniyetme yiğitlere öğütler.
Şiirlerinden anlaşılır ki Mahtumkulu’nun edebi dünyası oldukça zengindir. Yalnızca
cesareti, mertliği değil bunların yanında insanın ruhunu besleyecek dini ve tasavvufi konuları
da içerik olarak işler. Mahtumkulu, ehl-i sünnet çizgisine bağlıdır. Bu sebepten her şiirinde
tevekkül ve teslimiyet anlayışı hissedilir. Zira asıl gücün sahibine teslimiyet en büyük kaynaktır.
Bunun yanı sıra ahlakî, dinî ve gelenek hassasiyetlerini hatırlanmaya değer olduğunu ifade
ederek her Türkmen gibi Mahtumkulu da özünden dönmediğini dizeleriyle gösterir.
Mahtumkulu, toplumun yapı taşlarını konu aldığı için kullandığı dil hem avamın hem de
havasın anlayabileceği Türkmen dilini en ince ayrıntılarıyla kullanmıştır. Türkmen şiir üstadı
Mahtumkulu Firakî şiirlerinde ölçü ve kafiye dizilişine göre gazel, murabba, muhammes,
müseddes türlerinin tamamını kullanmıştır. Bu durum Mahtumkulu Firakî ile Türkmen şiirinin
geniş bilgi yelpazesine sahip olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Elhâsıl Yunus Emre, öz
Türkçe’nin babası ise onu sürdüren Türkmen dilinin babası da Mahtumkulu Firakî’ dir.
Mahtumkulu, hayatı boyunca Türkmen dilinin marifetini koruyup gelecek nesillere dil
mirasını aktarma gayesi ile yaşamıştır. Asıl marifet, söz söylemek değil söz incisini hakkıyla
dizmektir. Ozan Firaki, şiir kalemi sayesinde bunu başarmış, tarih sayfalarında bile yer
almayan, yaşadığı dönemi gözlemleyerek açığa çıkardığı “karanlık gerçekler” i dizelerinde
gözler önüne sermiştir. Böylelikle Mahtumkulu, Türkmen halkının şiirde, özellikle divan
edebiyatında yükselen sesi olmuştur. O, sadece Türkmen şairi değil, tüm insanlığın şairidir. Her
şiiri insanı, dünyayı, değeri, varlığı, Hakk’ı ve yaşamın temel ilkelerini anlatarak sözünün
hakkını vermiş, asıl marifet olanı başarmıştır.
ASUDE KURU
ANKARA TÜRKTELEKOM SOSYAL BİLİMLER LİSESİ